5 Şubat 2018 Pazartesi

İsmail EMRE'NİN DOĞUŞLARI
Kitap: 2           SAYI:  731 - 740

Ne tatlıdır bu âhımız,
Bâhşeyledi Allahımız;
Bizde mekânını kurdu,
Tükenince iştahımız.

Gözden içtik, olduk sarhoş,
Nefs elindendir kurtuluş;
Asümâna pervâz- ettik,
Sanki kanatlanmış bir kuş.

İbret alsın o Cebrâil,
Mevlâ, bizden ayrı değil;
Her gözlerden bakan biziz,
Nasıl görsün bizi alîl...

Berâberdir gören ile,
Bu makaama eren ile;
Gümüşten eşiğimiz var,
Yüzü ona süren ile.

Îsâ, gözümüzün ağı,
Muhîtiz biz dört bucağı;
Yüzümüzü görenlerin,
(Emre)! deprenmez dudağı.

Zapteden: Avni Yöntem, Şevket Kutkan.
Saat:8.55

Not: Gemlik-Orhangazi arasında, Otomobilde doğmuştur. 




23.3.1959





Uyan gönül! attı şafak,
Gözlerini aç da sen bak;
Nere gitti, evvel gelen?
İçi Hakka, dışı toprak.

Sen onlardan, var, ibret, al,
Bu dünyâya olma meyyâl;
İyi seyreyle Dilbere,
Onlar gibi, olunğ hayâl.

İçlerinde vardır hayat,
Sen dışına verme kıymat;
Bil de seyreyle özüne,
Elinden geçmeden fırsat.

Nereye gitti Develi?
Gıdâ verdi bize dili;
Gönlün muhâfaza etsin,
Demesinler bize: deli.

Gördüğünden sen al ibret,
Odur evvel gelen devlet;
Bu âlemi sever isen,
O gıdâya eder hasret.

Yürü dâim sen o ize,
Kucak açmış durur bize;
(Emre)! yumma sen gözünü,
Görünüyor açık göze.

Zapteden: Şevket Kutkan.
Tarsus, Saat: 5.15 




5.4.1959





Bu dünyâya gelen gider,
Gaafil olup gülen gider,
Hakîkatı bilen gider,
Yine bâkî kalır Allah.

Çeşit çeşit giyen gider,
İştah ile yiyen gider,
Hakka boyun eğen gider,
Yine bâkî kalır Allah.

Mânâ bilen ârif gider,
Güzel gider, zarîf gider,
Sora sora târif gider,
Yine bâkî kalır Allah.

Fakîr gider, zengin gider,
Bâlâ gider, engin gider,
Âşık gider, bilgin gider,
Yine bâkî kalır Allah.

Gökte uçan her kuş gider,
İniş gider, yokuş gider,
Meftûn-olup sarhoş gider,
Yine bâkî kalır Allah.

Yerde gezen hayvan gider,
Rumûz-ile insan gider,
Mânâ bilen irfan gider,
Yine bâkî kalır Allah.

Âdem gelen, âdem gider,
Hiç durmadan her dem gider,
Safâ gider, sitem gider,
Yine bâkî kalır Allah.

Ayak gider, her baş gider,
Göz üstünde bu kaş gider,
Çabuk gider, yavaş gider,
Yine bâkî kalır Allah.

Vakıt gider, zaman gider,
Hiç durmadan her ân gider,
Bu (Emre)den güman gider,
Yine bâkî kalır Allah.

Zapteden: Fikri Emre
Saat: 20.00 




8.4.1959





Arefe olmadan, olur mu bayram?
Cezbenin ardından, geliyor ilham;
Her insan bilirse, bozulur nizam;
Bir kâmil mürşide, varmadan, olmaz.

Bütün ibâdetin, vardır hudûdu,
Tefekkür etmeyen, bilmez Mâbûdu,
Aşka bürünmeyen, almaz maksûdu;
Fenâfillah olan, alıyor muraz.

Cezbesiz, olur mu, Dosta kavuşmak?
Meyva yetişir mi, olmadan yaprak?
Her vârı yetiren, bir kara toprak;
Ona yüz sürmeden, olur mu namaz?

Dâvet edeceksen, gönlü temizle,
Kokulara bürün, benzesin güle,
(Her Yana Sığmayan), gelir gönüle;
İşte derler: (Tavâf), olmuştur (Hicaz).

Uyanırsan, sensin Arafat Dağı,
Gönlüyün içidir cennetin bağı;
Uyan, dâvet eyle, sen dört bucağı,
Bütün âlem eder, sana hep niyaz.

Kulağını aç da, dinle haberi,
Ümmete gönderdi, her peygamberi;
Arayanlar, bulur, sende, Dilberi,
Hurufsuz yazılmış bil de böyle yaz.

Bilirsen, kalmadı, zerre günâhın,
Zevka tebdîl-oldu, ettiğin âhın;
(Emre)! dâvet eden, senin Allahın;
Dilinden ediyor, duyarsan, îkaz.

Zapteden: Fikri Emre
Bayramın birinci günü Saat:8.00 




9.4.1959





Yanarım, gözüm ağlar,
Dururum, özüm ağlar;
Durmaz, çekerim hasret,
Gülmeyen yüzüm ağlar.

Yanar yüreğim, ağlar,
Gökte meleğim ağlar;
Bu gönlümde yetişen
Gülüm, çiçeğim ağlar.

Akar, gözyaşım, ağlar,
Bütün yoldaşım ağlar;
Beynimi siper eden
Kaşımla başım ağlar.

Elim, ayağım ağlar,
Bilen dimâğım ağlar;
Sorana, târîf-eden
Gözdeki ağım ağlar.

Semâda bulut ağlar,
Taptığım Mâbud-ağlar;
Süleyman parmağında,
Hükmeden yâkut ağlar.

Kış ile bahar ağlar,
Aşk gelir, yakar, ağlar;
(Emre)nin iki gözü,
Yüzüne bakar, ağlar.

Zapteden: Rûşen Mirici
Saat:12.30 




23.4.1959






Seni severek, gönlüm,
Aklımdan çıktı ölüm;
Toprağım; üstümde bit!
Yeter ki açıl, gülüm!

Sen tek ki, ol domurcak,
Yönünü dön, bana bak;
Siper eylemek için,
Olayım yeşil yaprak.

Seyrân-et bu cihâna,
Görsünler kana kana;
Mevlânın âşıkları,
Kurbân-olmuşlar sana.

Sensin onlara kıble,
Medhin gelmiyor dile;
Mânen secde ederler,
Cümlesi güle güle.

Cânânım! sen Dilbersin,
İçten gelen habersin;
Şükür, ettin hidâyet,
Sen diri peygambersin.

Sensin sâdıka imam,
Hâl, sende oldu tamam;
Âşikâr-etse (Emre),
Bozulur cümle nizam.

Etmek istiyor siper,
Söyletme ona, yeter;
Aklından, zekâsından,
Yakıp, koymadın eser.

Kimisi diyor: deli,
Kimisi diyor: velî;
Çokları diyor: dinsiz;
Bu hâl, böyle, ezelî.

Senden olmuştur karâr,
Râzıdır, etmez inkâr;
Dilinden söyler iken,
Öldürürsen, yok zarar.

(Emre) eder iftihar,
Her dâim sana bakar;
Seveliden Zâtını,
Candan, cihandan bıkar.

Zapteden: Fikri Emre
Saat:14.00 




27.4.1959





Durmadan artıyor, dünyânın tadı,
Dâim veriliyor; insan murâdı;
İlim, kaldırıyor cehâleti hep,
Yok edip yakıyor, hem de fesâdı.

Her yanı sarıyor, şükür, muhabbet,
İlimler, oluyor, herkese ibret;
Terakki fidanı, açıyor çiçek,
Dimâğa doluyor, (hâl) ile lezzet.

Böyle emreylemiş, bizi Yaratan,
Sevgiler doğunca, kalmıyor nâdan;
Karanlık zulmünü yakıp yoğ edip,
Ne nurlar saçıyor, dünyâya irfan...

Ezelden edilmiş, böyle mukadder,
Her ne ediyorsa, o Hallâk eder;
(Muhabbet İlmi)ni ilân etmeğe,
Dünyâya gelmiştir, nice peygamber...

(Emre) uyanınca, her dâim görür,
Nefsi mahkûm-oldu, kendi oldu hür;
(İbâdet Hâli)ni, eyledi ikmâl,
Tecellî eyledi, sonra (Tefekkür).

Teype alınmıştır.
Saat:12.45 




2.5.1959





Yüzüne bakınca, yaktın, kül ettin,
Dikenler üstünde açan gül ettin;
Gözlerimin yaşı, akar kalbime,
Hayatlar besleyen, büyük göl ettin.

Arzûlarım bitti, emelim sensin,
Gözyaşımı silen, bu elim sensin;
Hayattan, memattan, yoktur düşüncem,
Diri olmak için, ecelim sensin.

Gönlümün içinde, kalmadı arzû,
Değil külliyeti, birtek bir tozu;
Aşkıyın ceryânı, eyledi kurban,
Kapında bekleyen, oldum bir kuzu.

İkrârı, eyledim, (kaalûbelî)den;
Arzûlarım böyle, tâ ezelînden;
Sana tutulalı, farkım kalmadı
Sokaklarda gezen, mecnun, deliden.

Hâlimi bilmiyen, dil ile taşlar,
Acıyı bildirmez, o hilâl kaşlar;
Bilirim, fedâdır, senin yolunda
Adedi bellisiz, nice bin başlar...

Yönünü dönmüştür, cansız iskelet,
Yalvarıp isterler gözünden himmet;
(İsmâil Emre)yi attın ateşe,
Durmayıp yanarken, diyorsun: seyret!

Teype alınmıştır.
Saat:15.00 




14.5.1959






Benim Mürebbîm, (İnsan)dır,
Sana teslîm-olan, (can)dır;
Zerreler aldatmaz beni,
Delîlim: (Sırr-ı Kur'an)dır.

Mânâdan açıldı yolum,
Çünkü, teslîm-olan kulum;
Zannım, gümânım kalmadı,
Şükür, bildim ki makbûlüm.

Sana yakın etti: âhım;
Yandım, kalmadı günâhım;
Ezelden âşık olmuşum,
Beni aldın ey Allahım!

Seni gören gözüm sensin,
Dolu duran özüm sensin;
Dinleyip göremez oldum,
Zikreyleyen sözüm sensin.

Bu cihandan ettim nefret,
İstemem kimseden izzet;
Kalbimden dinleyip, diyen:
Her peygamber, hem de Ahmed.

İki cihan neme gerek...
Vücûduma doldu melek;
Alıp, dahî veren, bende!
Eylemem kimseden dilek.

Ondan aldım murâzımı,
Bakar, okurum yazımı;
(Mescidül' aksâ) olmuşum,
Kılarım ben namazımı.

Bir zerre kalmadı azap,
Doğru, yanlış diye hesap;
Bu (Emre)nin önündedir,
Canlı olan nurdan Mihrap.

Toprak ile taştan değil,
Yere düşen baştan değil;
(Havz-ı Kevser)de yıkandı,
Göz suyundan; yaştan değil.

Mutmaindir, hayâl değil,
Dâim kılar, ihmâl değil;
Canı fedâ etti ona,
Hiçbir şeye meyyâl değil.

Ebedî olmuştur diri,
Tâkib-eder Peygamberi;
Siper olmuş, nur, (Emre)de,
Bakan görür: kemik, deri.

Teype alınmıştır.
Saat:15.45 




14.5.1959






Yüzüyün ışığı, doğan ay mıdır?
Seni Yaratana, bir saray mıdır?
Mîmârı melektir, sâhibi Hudâ,
Kul eliyle yapmak, hep kolay mıdır?

Bu, (Yokluğ)un ardı; hep duranı kim?
Temeli semâda; bu kuranı kim?
Dilsiz, dudaksızdır; nidem suâli...
Muhabbet nûrundan, hep, soranı kim?

Bâzıları, diyor: Arş ile âlâ;
Bâzıları diyor: yer ile semâ;
Âşıklar söylüyor, hem de biliyor,
Onlar cevap verir, anca, suâle.

Yazısı yazılmış, kalem değildir,
(Tevhîd), (kesret) derler, âlem değildir;
Sağa, sola bakar, arzû edenler,
Ne merhaba, ne de, selâm değildir,

Bilip târif-etse, dönmüyor dili,
İşâret ederse, diyorlar: deli;
Öyle bir ağaçtır, kökü semâda,
Aslâ yetişmiyor, çoğunun eli.

Yıldızlara benzer, onun meyvası,
Sâdıklar görüyor; göremez âsi;
Gök kubbenin altı, onunla dolu,
Muhâfaza eder, (İnsan Semâsı).

Kimse koparamaz, olamazsa himmet,
(Emre) onun için, çok etti hizmet;
Yetişecek vakıt, beliriyor, o,
Gözler seyretmedik nice alâmet...

Teype alınmıştır.
Saat:14.20 




15.5.1959

4 Şubat 2018 Pazar

Hafız Halil Develioğlu Risalesi
( devam )     21./..

Pederimden mevruz, mala eriştim,
Alıp satmaklığa, durdum,duruştum,
Ne alsam ne satsam, sordum soruştum,
Her biri bir güna, akıl verdiler..

Dedim bir hocadan, ilim okuram,
Çulha olup, ince bezler dokuram,
Bülbül gibi, bahçelerde şakıram,
Zarı giryanıma, ihsan dediler...

Varıp bir kamile, söyledim halim,
Niyetin halistir,fehmezzin kalin,
Üç harf ile beş, noktadan girelim,
Şaşıran aklını, mecnun dediler...

Rumuzu kainattan, bahremiz yoktur,
Tenviri cihanın, sıfatı haktır,
Bir kapı oniki burç, üçyüzalmışaltı buraktır,
Etrafı eknazın, dolaş dediler..

Okuduk hocadan, aldık bir alet,
Rumuzu kainat, bundan ibaret,
Sayd ettik cihanı,.......................,
Varlıktan yokluğa, hicret dediler...

Hafıza terk eyle, kıyl ile kaali,
Mevsim gül olsa da, Faslı baharı,
Aldanma nakşına, etme vekarı,
Gurur edenlere, hüsran dediler..

                  ..21./...
Pir Hz.
Develizade Hafız Halil Efendi..

1 Ocak 2018 Pazartesi

Hafız Halil Develioğlu Risalesi
( devam )     20./..

Bin üçyüz ondokuzda, kimbuğuzda,
Beşin beş, paraya sattılar..
Zulmeti aldım, şevkimi sattfım.
Aceyip işime, hayran kaldılar..

Ayağıma sarı, dikenler battı..
Tatlı aşıma, zehirler kattı.  
Kem babalara,, götürüp sattı..
Enginden yükseğe, hem çıkardılar..

İsmim satır iken, odun konuldu.
Balta ile, pare pare kırıldı,
Esvap kazanında, yanıp kül oldu,
Bunun işi böyle,  olsun dediler..

Hıfzıyım aklım,ı mizana vurdum,
Cümle kusuru, kendimde buldum,
Şaşırıp kendimi, hayrette kaldım,
Geçti mevsimleri, şadan dediler..
           
                     ..20. /....
Pir Hz.
Develizade Hafız Halil Efendi

13 Aralık 2017 Çarşamba

İsmail EMRE'NİN DOĞUŞLARI
Kitap: 2         SAYI:  541 -  550

Unuttum dünyâyı, aşka uyunca,
Hazmettim hülyâyı, takıldı kanca;
Her yerde seyreder, iki gözlerim,
Mânâ Leylâsıdır, okutur Hoca.

Alır da okurum, Ondan, dersimi,
Kulağım işitmez, başka isimi;
Beynimin içine, çekilmiş durur,
Her gözler göremez, Onun resimi.

İçimden söylüyor, durmadan, dili,
Herkesler işitse, diyecek: deli;
Öyle bir müşküldür, yazamaz kalem,
Akılla, fikirle, edilmez halli.

Gençlikte dokundu, büktü belimi,
Yüzüne bağladı, geldi, elimi;
Konuşamaz oldum, dünyâ sözünü,
Kendisi söyletir, durmaz, dilimi.

Ayaklar altına, toprak eyledi,
Hazan gibi, düşen yaprak eyledi;
Bir zaman uçardı, Arş-ı Âlâda,
Eritti, çürüttü, alçak eyledi.

(Men aref), sırrında, eyledi gaaip,
Verilen benliğe, olamam sâhip;
Derdimi anlatsam, gelmez kaleme,
Akıllar yetmiyor, olur acâip.

Ferhâd'a uğradı, deldirdi dağı,
Gözyaşları, oldu, Seyhun ırmağı;
(Kayıs), mecnun oldu, Leylâ yüzünden,
Üryan büryan gezdi, o, dört bucağı.

Kimisini etti, zelilden zelîl,
Çoğunu, okutup, Mevlâya delîl;
Zelîhâ, görünce, Yûsuf yüzünde,
Yedi yıl ağlatıp, eyledi alîl.

Dokanıp, yanmıştır, nice saltanat...
Kimine devlettir, kimine afat;
Bu yolda yok olmuş, nice yüzbin baş...
Tozlara karışıp, yokolmuş hayat.

Çok başlar kesilir, saranı olmaz,
Darmadağın olur, duranı olmaz;
Bu (Emre) yanıyor, ateşler gibi,
Hâline acıyıp, soranı olmaz.

Zapteden: Fuzûle Tezcan
Gaziantep - Saat:15.15 




7.8.1956




Eğer açar isek, bütün kalbleri,
Nice Muhammedler, yaşıyor diri;
Esrar kapısının miftâhı bizde,
Cibrîli Emînden, alır haberi.

Adedi bellisiz, ümmeti vardır,
Göz ile görünmez, himmeti vardır;
(Fakrî fahrî) sözü, çıkar durmadan,
Akıllar ermedik âdeti vardır.

Onda tamâm oldu, anlaşılmaz dîn,
Sözleri (fakrî)dir, kendi çok zengin;
Mevlâya karıştı, hâline bakan,
Ondan zuhûr etti (Rabbül'âlemîn).

Gönlümüzde vardır, rahmet deryâsı,
Yönünü dönene bakar, Mevlâsı;
Bir sıfatı vardır, anılır: (Gaffâr),
Severse affeder, olsa da âsî.

Gözleri benziyor, (Havz-ı Kebîr)e,
Giren, yıkanıyor, hep göre göre;
İhtiyâcı yoktur, her hâl kendinin,
Benzemez bir şâha, hem de vezîre.

Kendi taksîm olmuş, âşık kuluna,
Bakarak seviyor O, kana kana;
Cism-i lâtif derler; gözler önünde;
Bürünmüş, geziyor, ten ile kana.

Okunan Dört Kitap, bütün rumuzdur;
Bahâsı: bir candır, gaayet ucuzdur;
Her şeye karışık, gıdâlar ile,
Denizlerden çıkan, umulmaz tuzdur.

O lezzet, gelir mi, kupkuru dile?
(Emre) durmaz sever, hep güle güle;
Yüzünü seyretti, bu (Ümmî Emre),
Durmadan ötüyor, benzer bülbüle.

Zapteden: Fuzûle Tezcan.
Gaziantep - Saat:13.05

Not: Bu doğuş, Antep'in Kavaklık mesîresinde ve Emre, Duran Emreün'ün dizinde yatarken doğmuştur. 




13.8.1956





Bütün sahrâ ibret alsın, Leylâsı yok Mecnûnum!
Kalbim dolu sevdâ ile, onun için yorgunum;
Farkedemem canlı, cansız, görünmüyor gözüme,
Aşk ateşi, durmaz yakar, bilmem kime meftûnum...

Görürüm ki, ben olmuşum, şavka dönen pervâne,
Bakarım ki aklım gitmiş, olmuşum bir dîvâne;
Bir ân gelir, Şemseddîn'im, hem Celâl'im, mevlevî,
Onlar ile döne döne oynayanım, oyunum.

Bir ân gelir, büyük bir fil; arkasından, karınca;
Bir ân sonra nevcivânım, olmuşum ki bir koca...
Durmaz oldum bir kararda, acep neyim, bilemem,
İbrâhîmim, İsmâîlim, kurban olan koyunum.

(İlmi Ledün) okuyana, içimde var çok hoca;
Gözlerimden (Ateş) çıkar, şavkı vurur (Ağac)a;
Hem (Erinî), (Lenterânî), durmaz söyler bu dilim,
Görür görmez, (Tûr) dağında, secde eden boyunum.

(Şecer) ben'im, (Ateş) ben'im, (Dağ) benimdir, yakarım,
Dumanımdan, neşrederim, miskü anber, kokarım;
(Lenterânî) diyen ben'im, göz benimdir, bakarım,
Ben fakîrim: neyim vardır... Yüreği boş, bir hûnum.

Hak emrine teslîm isen, o Nemrûd'a Halilsin,
Uyan (Emre)! irâden yok, aşka mahkûm zelilsin;
Gözlerinden kimdir bakan, seyretmezse, alilsin,
(Ben!) der isen, binbir çeşit vardır benim oyunum,

Zapteden: Fuzûle Tezcan
Gaziantep - Saat: 8.15 




17.8.1956





Ateş düştü, yanar özüm,
Dâim feryâd eder sözüm;
Göreliden, gaaiboldu
Seni seyreyleyen gözüm.

Bu hâl ile ne olayım?
Gönül! bu aşka dolayım;
Nere gitti bu idrâkim?
Acebâ nasıl bulayım?

Yanar bu kalb, eder feryad,
Yine aşktan umar imdat;
İki kaşın unutturdu,
Acep nerde isimle ad?

Deniz midir, umman mıdır?
Her dertlere derman mıdır?
Bu ceryânım gelir senden,
Îman mıdır, güman mıdır?

Görünüşüm hayâl oldu,
Bu yokluğum, visâl oldu;
Bir kıvılcım değdi aşktan,
Mânâlı dilim lâl oldu.

Hallerimden haberdar yok,
Canım bitince, bîzar yok;
Cevlân ettim yeri, göğü,
Yüzünden başka bir yâr yok.

Acı bana, yanıyorum,
Beni Zâtın sanıyorum;
Susuz kaldım Kerbelâda,
Lebinden ben kanıyorum.

Akıl yetmez edâsına,
(Emre) hazır fedâsına;
Beşer kulağı dayanmaz
Candan gelen sadâsına.

Zapteden: Fuzûle Tezcan
Gaziantep - Saat: 19.55 




17.8.1956





Kendini terkeyle, cihan sendedir,
Bütün cismi latîf, nihan, sendedir;
Muhabbet eyleme kendikendine,
Âlemin sevdiği Civan sendedir.

Gurûrun var ise, zindan sendedir,
Benlik bâkî ise, Şeytan sendedir;
Aşkın hazînesi kaynar, taşarsa,
Âleme rahmeden Rahman sendedir.

Gözün açık ise, Kitap sendedir,
Kulağın duyarsa, hitap sendedir;
Kalırsa benlikten, sâdece bir toz,
Akıllar ermedik azap sendedir.

İçinden çıkarsan, sefâ sendedir,
Sana yaklaşana vefâ, sendedir;
Celâl perdesini kaldıramazsan,
Acısı tükenmez cefâ sendedir.

Kaldır hicâbını, Ahmed sendedir,
Ümmete edilen rahmet sendedir;
Yirmisekiz nebî, umuyor senden,
Onlara da dahî himmet, sendedir.

Sırrı bilinmedik Mîraç, sendedir,
Bu aşkın derdine ilâç, sendedir;
Kendinden çıkana giydirilirmiş,
Saltanat sâhibi o Tâç, sendedir.

Cennet ile hûri, vildan sendedir,
Dilberin gezdiği vatan sendedir;
Ben! demezsen eğer sen sana, (Emre)!
Arş ile Kürsü'yü tutan, sendedir.

Zapteden: Fuzûle Tezcan
Gaziantep - Saat:8.00 




20.8.1956





Bugün yine yandım, dumanım tüter,
Bir vîrâne oldum, baykuşlar öter;
Gönül! sever isen, sevme ölüyü,
Âşıklara sevgi, bir tâne yeter.

Sevdiğin bir varlık, olmasın mundar,
Başına dünyâyı, gelir, eder dar;
Kaçarsan cihandan, yetişir, tutar;
Âşıklara sevgi, bir tâne yeter.

Eğer lâzım ise, sana bir mürşit,
Onun gönlü bir renk; bulunmaz çeşit;
Ver iki kulağı, sözünü işit:
Âşıklara sevgi, bir tâne yeter.

Onun gözlerinden, Hak, eder zuhûr,
Gönlü deryâ gibi, her şey bulunur;
İçinden fışkırır, her yüzlere nur;
Âşıklara sevgi, bir tâne yeter.

Akıllar ermedik devlet, Ondadır,
Yüzüne bakana himmet, Ondadır;
Saltanat sâhibi Kudret, Ondadır;
Âşıklara sevgi, bir tâne yeter.

Orada bulunur, dörtyüz peygamber.
Alır, verir dâim, varana, haber;
Hepisinin başı, sâde bir Dilber;
Âşıklara sevgi, bir tâne yeter.

(Emre)! o sevdiğin, ölmüştür, ölmez,
Allahussameddir, yere bükülmez,
Yüzünü görmeyen, cihanda gülmez;
Âşıklara sevgi, bir tâne yeter.

Zapteden: Neş'e Kayalıyük
Gaziantep - Saat:8.40 




20.8.1956






Bana baktın Meleğim!
Gözümü aldın teslim;
Yârim edâ edince,
Duramaz oldu dilim.

Döker inciyle sedef,
Hem de yâkutla necef;
Derler: Sen yanacaksın!
Keyflenir, etmez esef.

Bilir ki yoktur ölüm,
Mânâsı olmuş mâlûm;
Âşıklara bir olmuş,
Taltifler ile zulüm.

Girmiş aşk deryâsına,
Kavuşmuş Mevlâsına;
Görür cihânı: zindan,
Bakar aşk bâlâsına.

Herkes Onu göremez,
O âleme eremez;
Bahâsı: sevilen can;
Ondan geçip veremez.

(Emre) eyledi teslim,
Sonra öğrendi (İlim);
Bilmiyen, der (Hâl nedir?)
Nitsin, olamaz sâlim.

Zapteden: Neş'e Kayalıyük.
Gaziantep - Saat: 6.04 




23.8.1956





Ay gibi yüzüne kurbân olayım,
Mânâlı gözüne hayrân olayım;
Bülbül-ü şeydâdır; durmadan öter,
Devletli hânene mihmân olayım.

Çok âşık olunca, boyandım kana,
Yüzünü seyrettim ben kana kana;
İnci ile mercan, değildir lâyık,
Canı kurbân edip vereyim Ona.

Kesip götürürsem, eder mi kabûl?
Derimi yüzersem, olur mu makbûl?
Kapısında, gördüm, nice baş yatar...
Sefil bir fakîrim, etmez tenezzül.

Çok can fedâ olmuş, soranı yoktur,
Canları üstünde duranı yoktur;
Celâl sıfatına bürünmüş durur,
Kendisinden başka yârânı yoktur.

Nice âşık olan, yerde sürünür,
Yüzüne bakana, kana bürünür;
(Emre), gözlerini verince Ona,
Göz, kendinin olur, neler görünür...

Zapteden: Fuzûle Tezcan
Gaziantep - Saat:19.35 




23.8.1956

1 Aralık 2017 Cuma

Hafız Halil Develioğlu Risalesi
( devam )     19./..


Bir gül idim gülistana eriştim,
Gülşene erince hoş oldu gönlüm,
Katra iken ummanlara eriştim,
Ummana erince ........,oldu gönlüm,

Rüzigarlar gibi deli eserdim,
Olur olmaz mahalleri gezerdim,
Her gördüğüm güzellere azardım,
Pazara erince çoğaldı gönlüm,

Turaptan çıkan göz olup aktım,
Zinciri aşkı boynuma taktım,
Mürşit nefesinden içip hem kandım,
Bir halete erdim düz oldu gönlüm,

Benim beni benden daim bezdiren,
Erkan ile kendi yolum azdıran,
Elim ile kendi kabrim kazdıran,
Zindana erince zar oldu gönlüm,

Kalemle med olunmaz usulü nakşi,
Bilinmez sorulmaz hafızın işi
Tutarım yakanı kişi be kişi,
Çak ettim yakamı açıldı yolum..

             
                     ..19. /....
Pir Hz.
Develizade Hafız Halil Efendi..

9 Kasım 2017 Perşembe

Hafız Halil Develioğlu Risalesi
( devam )     19./..

Bir gül idim gülistana eriştim,
Gülşene erince hoş oldu gönlüm,
Katra iken ummanlara eriştim,
Ummana erince ........,oldu gönlüm,

Rüzigarlar gibi deli eserdim,
Olur olmaz mahalleri gezerdim,
Her gördüğüm güzellere azardım,
Pazara erince çoğaldı gönlüm,

Turaptan çıkan göz olup aktım,
Zinciri aşkı boynuma taktım,
Mürşit nefesinden içip hem kandım,
Bir halete erdim düz oldu gönlüm,

Benim beni benden daim bezdiren,
Erkan ile kendi yolum azdıran,
Elim ile kendi kabrim kazdıran,
Zindana erince zar oldu gönlüm,

Kalemle med olunmaz usulü nakşi,
Bilinmez sorulmaz hafızın işi
Tutarım yakanı kişi be kişi,
Çak ettim yakamı açıldı yolum..

             
                     ..19. /....
Pir Hz.
Develizade Hafız Halil Efendi..

21 Ekim 2017 Cumartesi

Hafız Halil Develioğlu Risalesi
( devam ) 18./..

Nefsin Hevasına tabi olanlar,Nihayette anlar nara erişir,
İşitmez kulağı habis olanlar,Kalbi meyyitalar dahle erişir,

Şeceri cinsinden ekilen tohum,aslına çekerek merd erişir,
Boş yere çekme, gel bunlara emek,yesinler tuzluca semek,

Dağlarda biten köklüce tömek,bozulur resmi mahuz erişir,
Bunlar ile ülfet haram dediler yakın olanlara,

Her ne tutarsan fasıh dediler,kokusu siner cana erişir,
Hıfzıya eliboş gezdin cihanı anlamadın, gitti meğer mervanı,
Gülistan mı sandın sen bu ormanı gözün aç bak yolun hace erişir..
..18. /....
Pir .Develizade Hafız Halil Efendi.
.

İsmail EMRE'NİN DOĞUŞLARI Kitap: 2           SAYI:  731 - 740 Ne tatlıdır bu âhımız, Bâhşeyledi Allahımız; Bizde mekânını kurdu, T...