13 Aralık 2017 Çarşamba

İsmail EMRE'NİN DOĞUŞLARI
Kitap: 2         SAYI:  541 -  550

Unuttum dünyâyı, aşka uyunca,
Hazmettim hülyâyı, takıldı kanca;
Her yerde seyreder, iki gözlerim,
Mânâ Leylâsıdır, okutur Hoca.

Alır da okurum, Ondan, dersimi,
Kulağım işitmez, başka isimi;
Beynimin içine, çekilmiş durur,
Her gözler göremez, Onun resimi.

İçimden söylüyor, durmadan, dili,
Herkesler işitse, diyecek: deli;
Öyle bir müşküldür, yazamaz kalem,
Akılla, fikirle, edilmez halli.

Gençlikte dokundu, büktü belimi,
Yüzüne bağladı, geldi, elimi;
Konuşamaz oldum, dünyâ sözünü,
Kendisi söyletir, durmaz, dilimi.

Ayaklar altına, toprak eyledi,
Hazan gibi, düşen yaprak eyledi;
Bir zaman uçardı, Arş-ı Âlâda,
Eritti, çürüttü, alçak eyledi.

(Men aref), sırrında, eyledi gaaip,
Verilen benliğe, olamam sâhip;
Derdimi anlatsam, gelmez kaleme,
Akıllar yetmiyor, olur acâip.

Ferhâd'a uğradı, deldirdi dağı,
Gözyaşları, oldu, Seyhun ırmağı;
(Kayıs), mecnun oldu, Leylâ yüzünden,
Üryan büryan gezdi, o, dört bucağı.

Kimisini etti, zelilden zelîl,
Çoğunu, okutup, Mevlâya delîl;
Zelîhâ, görünce, Yûsuf yüzünde,
Yedi yıl ağlatıp, eyledi alîl.

Dokanıp, yanmıştır, nice saltanat...
Kimine devlettir, kimine afat;
Bu yolda yok olmuş, nice yüzbin baş...
Tozlara karışıp, yokolmuş hayat.

Çok başlar kesilir, saranı olmaz,
Darmadağın olur, duranı olmaz;
Bu (Emre) yanıyor, ateşler gibi,
Hâline acıyıp, soranı olmaz.

Zapteden: Fuzûle Tezcan
Gaziantep - Saat:15.15 




7.8.1956




Eğer açar isek, bütün kalbleri,
Nice Muhammedler, yaşıyor diri;
Esrar kapısının miftâhı bizde,
Cibrîli Emînden, alır haberi.

Adedi bellisiz, ümmeti vardır,
Göz ile görünmez, himmeti vardır;
(Fakrî fahrî) sözü, çıkar durmadan,
Akıllar ermedik âdeti vardır.

Onda tamâm oldu, anlaşılmaz dîn,
Sözleri (fakrî)dir, kendi çok zengin;
Mevlâya karıştı, hâline bakan,
Ondan zuhûr etti (Rabbül'âlemîn).

Gönlümüzde vardır, rahmet deryâsı,
Yönünü dönene bakar, Mevlâsı;
Bir sıfatı vardır, anılır: (Gaffâr),
Severse affeder, olsa da âsî.

Gözleri benziyor, (Havz-ı Kebîr)e,
Giren, yıkanıyor, hep göre göre;
İhtiyâcı yoktur, her hâl kendinin,
Benzemez bir şâha, hem de vezîre.

Kendi taksîm olmuş, âşık kuluna,
Bakarak seviyor O, kana kana;
Cism-i lâtif derler; gözler önünde;
Bürünmüş, geziyor, ten ile kana.

Okunan Dört Kitap, bütün rumuzdur;
Bahâsı: bir candır, gaayet ucuzdur;
Her şeye karışık, gıdâlar ile,
Denizlerden çıkan, umulmaz tuzdur.

O lezzet, gelir mi, kupkuru dile?
(Emre) durmaz sever, hep güle güle;
Yüzünü seyretti, bu (Ümmî Emre),
Durmadan ötüyor, benzer bülbüle.

Zapteden: Fuzûle Tezcan.
Gaziantep - Saat:13.05

Not: Bu doğuş, Antep'in Kavaklık mesîresinde ve Emre, Duran Emreün'ün dizinde yatarken doğmuştur. 




13.8.1956





Bütün sahrâ ibret alsın, Leylâsı yok Mecnûnum!
Kalbim dolu sevdâ ile, onun için yorgunum;
Farkedemem canlı, cansız, görünmüyor gözüme,
Aşk ateşi, durmaz yakar, bilmem kime meftûnum...

Görürüm ki, ben olmuşum, şavka dönen pervâne,
Bakarım ki aklım gitmiş, olmuşum bir dîvâne;
Bir ân gelir, Şemseddîn'im, hem Celâl'im, mevlevî,
Onlar ile döne döne oynayanım, oyunum.

Bir ân gelir, büyük bir fil; arkasından, karınca;
Bir ân sonra nevcivânım, olmuşum ki bir koca...
Durmaz oldum bir kararda, acep neyim, bilemem,
İbrâhîmim, İsmâîlim, kurban olan koyunum.

(İlmi Ledün) okuyana, içimde var çok hoca;
Gözlerimden (Ateş) çıkar, şavkı vurur (Ağac)a;
Hem (Erinî), (Lenterânî), durmaz söyler bu dilim,
Görür görmez, (Tûr) dağında, secde eden boyunum.

(Şecer) ben'im, (Ateş) ben'im, (Dağ) benimdir, yakarım,
Dumanımdan, neşrederim, miskü anber, kokarım;
(Lenterânî) diyen ben'im, göz benimdir, bakarım,
Ben fakîrim: neyim vardır... Yüreği boş, bir hûnum.

Hak emrine teslîm isen, o Nemrûd'a Halilsin,
Uyan (Emre)! irâden yok, aşka mahkûm zelilsin;
Gözlerinden kimdir bakan, seyretmezse, alilsin,
(Ben!) der isen, binbir çeşit vardır benim oyunum,

Zapteden: Fuzûle Tezcan
Gaziantep - Saat: 8.15 




17.8.1956





Ateş düştü, yanar özüm,
Dâim feryâd eder sözüm;
Göreliden, gaaiboldu
Seni seyreyleyen gözüm.

Bu hâl ile ne olayım?
Gönül! bu aşka dolayım;
Nere gitti bu idrâkim?
Acebâ nasıl bulayım?

Yanar bu kalb, eder feryad,
Yine aşktan umar imdat;
İki kaşın unutturdu,
Acep nerde isimle ad?

Deniz midir, umman mıdır?
Her dertlere derman mıdır?
Bu ceryânım gelir senden,
Îman mıdır, güman mıdır?

Görünüşüm hayâl oldu,
Bu yokluğum, visâl oldu;
Bir kıvılcım değdi aşktan,
Mânâlı dilim lâl oldu.

Hallerimden haberdar yok,
Canım bitince, bîzar yok;
Cevlân ettim yeri, göğü,
Yüzünden başka bir yâr yok.

Acı bana, yanıyorum,
Beni Zâtın sanıyorum;
Susuz kaldım Kerbelâda,
Lebinden ben kanıyorum.

Akıl yetmez edâsına,
(Emre) hazır fedâsına;
Beşer kulağı dayanmaz
Candan gelen sadâsına.

Zapteden: Fuzûle Tezcan
Gaziantep - Saat: 19.55 




17.8.1956





Kendini terkeyle, cihan sendedir,
Bütün cismi latîf, nihan, sendedir;
Muhabbet eyleme kendikendine,
Âlemin sevdiği Civan sendedir.

Gurûrun var ise, zindan sendedir,
Benlik bâkî ise, Şeytan sendedir;
Aşkın hazînesi kaynar, taşarsa,
Âleme rahmeden Rahman sendedir.

Gözün açık ise, Kitap sendedir,
Kulağın duyarsa, hitap sendedir;
Kalırsa benlikten, sâdece bir toz,
Akıllar ermedik azap sendedir.

İçinden çıkarsan, sefâ sendedir,
Sana yaklaşana vefâ, sendedir;
Celâl perdesini kaldıramazsan,
Acısı tükenmez cefâ sendedir.

Kaldır hicâbını, Ahmed sendedir,
Ümmete edilen rahmet sendedir;
Yirmisekiz nebî, umuyor senden,
Onlara da dahî himmet, sendedir.

Sırrı bilinmedik Mîraç, sendedir,
Bu aşkın derdine ilâç, sendedir;
Kendinden çıkana giydirilirmiş,
Saltanat sâhibi o Tâç, sendedir.

Cennet ile hûri, vildan sendedir,
Dilberin gezdiği vatan sendedir;
Ben! demezsen eğer sen sana, (Emre)!
Arş ile Kürsü'yü tutan, sendedir.

Zapteden: Fuzûle Tezcan
Gaziantep - Saat:8.00 




20.8.1956





Bugün yine yandım, dumanım tüter,
Bir vîrâne oldum, baykuşlar öter;
Gönül! sever isen, sevme ölüyü,
Âşıklara sevgi, bir tâne yeter.

Sevdiğin bir varlık, olmasın mundar,
Başına dünyâyı, gelir, eder dar;
Kaçarsan cihandan, yetişir, tutar;
Âşıklara sevgi, bir tâne yeter.

Eğer lâzım ise, sana bir mürşit,
Onun gönlü bir renk; bulunmaz çeşit;
Ver iki kulağı, sözünü işit:
Âşıklara sevgi, bir tâne yeter.

Onun gözlerinden, Hak, eder zuhûr,
Gönlü deryâ gibi, her şey bulunur;
İçinden fışkırır, her yüzlere nur;
Âşıklara sevgi, bir tâne yeter.

Akıllar ermedik devlet, Ondadır,
Yüzüne bakana himmet, Ondadır;
Saltanat sâhibi Kudret, Ondadır;
Âşıklara sevgi, bir tâne yeter.

Orada bulunur, dörtyüz peygamber.
Alır, verir dâim, varana, haber;
Hepisinin başı, sâde bir Dilber;
Âşıklara sevgi, bir tâne yeter.

(Emre)! o sevdiğin, ölmüştür, ölmez,
Allahussameddir, yere bükülmez,
Yüzünü görmeyen, cihanda gülmez;
Âşıklara sevgi, bir tâne yeter.

Zapteden: Neş'e Kayalıyük
Gaziantep - Saat:8.40 




20.8.1956






Bana baktın Meleğim!
Gözümü aldın teslim;
Yârim edâ edince,
Duramaz oldu dilim.

Döker inciyle sedef,
Hem de yâkutla necef;
Derler: Sen yanacaksın!
Keyflenir, etmez esef.

Bilir ki yoktur ölüm,
Mânâsı olmuş mâlûm;
Âşıklara bir olmuş,
Taltifler ile zulüm.

Girmiş aşk deryâsına,
Kavuşmuş Mevlâsına;
Görür cihânı: zindan,
Bakar aşk bâlâsına.

Herkes Onu göremez,
O âleme eremez;
Bahâsı: sevilen can;
Ondan geçip veremez.

(Emre) eyledi teslim,
Sonra öğrendi (İlim);
Bilmiyen, der (Hâl nedir?)
Nitsin, olamaz sâlim.

Zapteden: Neş'e Kayalıyük.
Gaziantep - Saat: 6.04 




23.8.1956





Ay gibi yüzüne kurbân olayım,
Mânâlı gözüne hayrân olayım;
Bülbül-ü şeydâdır; durmadan öter,
Devletli hânene mihmân olayım.

Çok âşık olunca, boyandım kana,
Yüzünü seyrettim ben kana kana;
İnci ile mercan, değildir lâyık,
Canı kurbân edip vereyim Ona.

Kesip götürürsem, eder mi kabûl?
Derimi yüzersem, olur mu makbûl?
Kapısında, gördüm, nice baş yatar...
Sefil bir fakîrim, etmez tenezzül.

Çok can fedâ olmuş, soranı yoktur,
Canları üstünde duranı yoktur;
Celâl sıfatına bürünmüş durur,
Kendisinden başka yârânı yoktur.

Nice âşık olan, yerde sürünür,
Yüzüne bakana, kana bürünür;
(Emre), gözlerini verince Ona,
Göz, kendinin olur, neler görünür...

Zapteden: Fuzûle Tezcan
Gaziantep - Saat:19.35 




23.8.1956

İsmail EMRE'NİN DOĞUŞLARI Kitap: 2           SAYI:  731 - 740 Ne tatlıdır bu âhımız, Bâhşeyledi Allahımız; Bizde mekânını kurdu, T...